Soğuk bir kış gecesi, kar taneleri yavaşça şehrin sokaklarına düşerken, küçük bir kız çocuğu yalınayak ve incecik elbiseleriyle sokaklarda dolaşıyordu. Bu kızcağız, evine ekmek parası götürebilmek için kibrit satmaya çalışıyordu. Ancak kimse ondan kibrit almıyordu ve o gün, henüz bir tane bile kibrit satamamıştı.
Ayakları soğuktan donmuş, elleri buz kesmişti. Bir sokak köşesine çekildi, çömeldi ve kollarını bacaklarına dolayarak kendini ısıtmaya çalıştı. Ama nafile, soğuk tüm bedenini sarıyordu. Kibrit kutusuna baktı ve içindeki birkaç kibrit çöpüne gözleri takıldı.
Bir anlık sıcaklık hayaliyle bir kibrit çöpünü çıkardı ve yaktı. Alev, minik ellerini bir an için ısıttı. Kibritin ışığında sıcak bir soba hayal etti, sobanın yanında oturup ısınan ayaklarını, üşümüş ellerini düşündü. Ama kibrit hemen söndü ve soba hayali kayboldu.
İkinci kibriti yaktı. Bu sefer bir yemek masası gördü; üzerinde sıcak yemekler, ekmekler ve tatlılar vardı. Karnının açlığını hissetti, ama kibrit yine söndü ve masadaki lezzetli yiyecekler yok oldu.
Bir kibrit daha yaktı. Bu sefer güzel bir yılbaşı ağacı belirdi gözlerinin önünde. Ağaç, parlak süsler ve mumlarla süslenmişti. Gözleri ışıldadı, ama kibritin alevi sönünce ağaç da karanlıkta kayboldu.
Sonunda, son kibritini yaktı. Bu sefer büyükannesi karşısında duruyordu. Onu ne kadar çok sevdiğini hatırladı. Büyükannesi, kollarını açarak kızı kendine çekti. Küçük kız, büyükannesinin sıcak kollarında huzur buldu ve ona sıkıca sarıldı.
Sabah olduğunda, şehrin insanları küçük kızı o köşede buldu. Gözlerinde huzurlu bir tebessüm vardı, ellerinde kibrit kutusu. Soğuktan donmuştu, ama artık üşümüyor, büyükannesiyle sonsuza dek mutlu bir yerdeydi.