Bir zamanlar, çok uzak bir diyarda, büyük bir göl varmış. Gölün suyu çok temiz ve berrakmış. Bu gölde küçük bir damla su yaşarmış. Bu damla su, suyun içinde yaşamanın ne kadar değerli olduğunu her zaman düşünürmüş. Diğer damlalar, suyun her köşesinde dans ederken, bu küçük damla bazen tek başına dalgın bir şekilde kalırmış.
Bir gün, göldeki en büyük ve en eski ağacın yanına gelmiş. Ağaç ona, “Neden bu kadar üzgünsün, küçük damla?” diye sormuş.
Damla su, derin bir iç çekerek, “Ben sadece suyun içinde yaşıyorum, her şeyim bu kadar basit. Diğer damlalar dans ederken, ben hep yalnız hissediyorum. Kendimi çok küçük ve önemsiz hissediyorum,” demiş.
Ağaç, gülümseyerek, “Senin değerin çok büyük, küçük damla. Her damla suyun kendine ait bir rolü vardır. Unutma, bazen en küçük şeyler, büyük değişimler yaratabilir,” demiş.
Damla su, ağacın sözlerini dinleyerek, biraz daha umutlanmış. Ancak bir sabah, gölde büyük bir fırtına çıkmış. Fırtına çok güçlüymüş ve göldeki tüm damlalar birbirinden ayrılmış. Fırtına bittikten sonra, damlalar gölde dağılmış ve her biri farklı bir yere gitmiş. Küçük damla da, rüzgarın etkisiyle gölden ayrılmış.
Bir süre sonra, damla bir okyanusa düşmüş. Okyanusta yüzlerce başka damla su varmış. Damla su, diğer damlalarla kaynaşarak, bir zaman sonra büyük bir bulut haline gelmiş. Bulut, güneşin ışıklarıyla ısındığında, yukarı doğru yükselmiş.
Ve bir gün, o bulut, gökyüzünde rengarenk bir gökkuşağı oluşturmuş. Küçük damla, şimdi fark etmiş ki, tek başına bir damla su olmaktan, bir gökkuşağının parçası olabilmiş. Onun küçük varlığı, diğer damlalarla birleşerek muazzam bir güzellik yaratmış.
O günden sonra, damla su gökyüzüne her bakışında, kendini ne kadar değerli ve özel hissetmiş. Anlamış ki, her bir damla su, bir bütünün parçası olabilir ve birlikte çok büyük güzellikler yaratabilir.