Bir zamanlar, rengarenk bir kasabada, minik bir kız çocuğu yaşarmış. Adı Elif’ti. Elif, her sabah mavi ayakkabılarını giyer, parka koşarak giderdi. Mavi ayakkabılar o kadar güzel ve parlaktı ki, herkes onlara hayran kalırdı. Ama bir gün, Elif’in mavi ayakkabılarının renginin solduğunu fark etti. Hemen canı sıkıldı.

“Benim ayakkabılarım neden böyle oldu?” diye düşündü.

Annesi, Elif’in üzgün olduğunu görünce ona, “Belki de kaybolan bir rengin peşinden gitmek istersin. Renkler bazen kaybolabilir, ama onları bulmak için biraz maceraya atılmak gerekir,” dedi.

Elif, annesinin sözlerini dinleyerek karar verdi. Hemen mavi ayakkabılarını giydi ve rengini kaybeden ayakkabılarını bulmak için yola çıktı.

İlk olarak, kasabanın en yüksek tepeye tırmandı. Orada, büyük bir kuşun yanına gitti. Kuş, “Merhaba Elif, mavi rengin kaybolduğunu duydum. Eğer arıyorsan, renkleri bulabileceğin bir yer biliyorum,” dedi. Elif, kuşun peşinden giderek, rengarenk çiçeklerin açtığı büyük bir ormana ulaştı.

Ormanda, Elif birdenbire farklı renkler gördü: Sarı çiçekler, kırmızı yapraklar… Ama mavi hiçbir yerde yoktu. Üzüntüyle başını salladı.

Birden, ormanın derinliklerinden minik bir tavşan çıkıp Elif’in yanına geldi. Tavşan, “Mavi rengin kaybolduğuna üzüldüğünü duydum. Bence mavi, seni bekliyor. Gel, seni ona götüreceğim!” dedi.

Tavşan, Elif’i çiçeklerin arasından geçirip, bir ağacın altına götürdü. Ağacın altında, rengarenk bir ışık parlıyordu. Elif dikkatlice yaklaşınca, mavi rengin orada olduğunu gördü! Meğerse mavi renk, Elif’in gülümsemesini bekliyormuş!

Elif gülümsediği anda, mavi ayakkabıları tekrar parlak ve canlı oldu. Renk kaybolmamıştı, sadece Elif’in içindeki mutlulukla geri gelmişti.

O günden sonra, Elif her zaman gülümsemeyi unutmadı ve mavi ayakkabılarıyla parka koşmaya devam etti. Renklerin kaybolmadığını, sadece sevgi ve mutlulukla geri geldiğini öğrendi.