Bir zamanlar, Keloğlan bir köyde yaşarmış. Çok akıllı, ama bir o kadar da yaramaz bir çocukmuş. Herkes Keloğlan’ın zekasına hayran kalır, ama bazen başına iş açtığı da olurmuş. Bir gün köyün yakınındaki ormanda büyük bir dev belirmiş. Dev, her gün köye gelerek köylülerin yiyeceklerini alır ve onları korkuturmuş.
Köylüler, devin saldırılarını durdurmak için çaresiz kalmışlar. Bir gün, köyün ileri yaştaki akıllı kadını, Keloğlan’ı çağırarak ona şöyle demiş: “Keloğlan, bu dev yüzünden çok zor günler geçiriyoruz. Lütfen, bir çözüm bul da bu beladan kurtulalım!”
Keloğlan, aklında bir planla, “Merak etmeyin, ben hallederim!” demiş ve devin yaşadığı ormana gitmiş.
Ormanın derinliklerine doğru ilerlerken, Keloğlan devin mağarasını bulmuş. Mağaranın girişinde kocaman bir taş duruyormuş. Keloğlan, taşı yerinden oynatıp içeri girmeye karar vermiş. Ancak, taş o kadar ağırmış ki, Keloğlan onu hareket ettiremiyormuş. Birden devin gür sesi mağaranın içinden gelmiş: “Kim o, benim mağarama giren?”
Keloğlan, hiç korkmadan seslenmiş: “Ben, Keloğlan. Seninle konuşmak istiyorum, dev!”
Dev, “Ne konuşacağız? Ben her şeyin sahibiyim! Buraya girenleri yerim!” demiş.
Keloğlan gülerek, “Eğer beni yeneceksen, önce benimle bir yarış yapmalısın,” demiş. Dev biraz şaşırmış ama Keloğlan’a meydan okumuş: “Ne tür bir yarış yapacağız?”
Keloğlan, “Düşün bakalım, hangi yarış daha eğlenceli olur? Bir taş kaldırma yarışı yapalım!” demiş.
Dev gülerek, “Benim gibi dev birinin taşı kaldırmasını kimse bekleyemez. Tabii ki ben kazanırım!” demiş.
Keloğlan, “O zaman başla bakalım!” diyerek taşın bir kenarına oturmuş.
Dev, büyük bir güçle taşı kaldırmış ve Keloğlan’a bakmış. “Görüyorsun ya, ben kazandım!” demiş.
Keloğlan, gülerek, “Tamam, sen kazandın, ama şimdi bir başka yarış yapalım. Bu sefer hız yarışması!” demiş.
Dev biraz tereddüt etse de kabul etmiş. Keloğlan, hızla koşmaya başlamış. Dev ise yavaş yavaş arkadan gelmiş. Keloğlan, kısa bir mesafede çok hızlı koşmuş ve neredeyse devin yanına ulaşmış. Ancak dev birden Keloğlan’ı görmek için hızlanmış ve çok geçmeden Keloğlan’ın önüne geçmiş.
Keloğlan, bir kez daha gülümsemiş. “İyi ama, seninki sadece fiziksel güçle yapabileceğin bir şeydi. Gerçek yarış, zeka yarışıdır,” demiş.
Dev merakla Keloğlan’a bakmış. Keloğlan, “Şimdi sana bir soru soracağım. Eğer doğru cevaplarsan seni kabul ederim, ama yanlış cevaplarsan köye gitmek zorunda kalırsın,” demiş.
Dev, heyecanla “Sor bakalım!” demiş.
Keloğlan, “Bir elma dalından düşer, yere vurur ve kırılır. Ama elma yere değmez, nasıl olur?” diye sormuş.
Dev, düşünüp düşünüp cevap vermiş ama hiçbir şey bulamamış. Sonunda, “Bilmiyorum, cevap ne?” demiş.
Keloğlan gülerek, “Cevap çok basit, elma dalından düşer ama yere değmez çünkü yere düşen şey aslında bir başka elmadır!” demiş.
Dev, şaşkın bir şekilde başını sallamış ve gülerek, “Gerçekten zekisin, Keloğlan! Ben de köye gidip kimseyi korkutmayacağım. Artık her şeyi öğrenmiş oldum!” demiş.
Keloğlan, “İşte bu kadar! Zeka ve akıl, her zaman gücün önündedir!” diyerek devin ormandan gitmesine yardımcı olmuş.
O günden sonra dev, köylüleri rahatsız etmemiş, Keloğlan ise tüm köylüler tarafından kahraman olarak anılmaya başlamış.