Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yeşil tepelerin arasında bir köyde Kel Oğlan adında bir delikanlı yaşarmış. Kel Oğlan’ın adı, parlak ve saçsız kafasından gelirmiş. Kimi zaman köy çocukları onunla dalga geçse de Kel Oğlan neşesinden ve zekâsından hiçbir şey kaybetmezmiş.
Bir gün Kel Oğlan, annesinin yaptığı nefis çörekleri alıp ormana gitmiş. O günün sabahında köyde dedikodular dönüyormuş: “Ormandaki ıssız tepeye peri kızları inmiş!” diyenler olmuş. Kel Oğlan bunu duyunca merakla tepeye tırmanmış.
Ormanın en derininde, dev ağaçların gölgesinde bir açıklığa çıkmış. Burası güneş ışığının parıldadığı, çiçeklerin her renkte açtığı, kuşların şakıdığı büyülü bir yermiş. Bir de ne görsün? Ortada bir halka içinde birbirinden güzel peri kızları el ele tutuşmuş, dans ediyorlar!
Kel Oğlan, onların zarafeti karşısında hayranlıkla bakakalmış. Ama perilerden biri, küçük ve sevimli bir peri kızı, onu fark etmiş:
“Hey sen, saklanmana gerek yok! Gel, bize katıl!” demiş.
Kel Oğlan, biraz çekinerek yanlarına gitmiş. Periler ona gülümsemişler.
“Biz, periler diyarından geldik. Burada eğleniyoruz. Ama bir süre sonra geri dönmek zorundayız. Bizi rahatsız etmeyeceğine söz verirsen, bu gece bizimle vakit geçirebilirsin,” demişler.
Kel Oğlan, “Benim kimseyi rahatsız etmeye niyetim yok. Ama bir şartla sizinle vakit geçiririm: Bana bir peri hikâyesi anlatın!” diye yanıt vermiş.
Periler hep bir ağızdan gülmüşler. Küçük peri kızı Kel Oğlan’ın yanına oturmuş ve anlatmaya başlamış:
“Periler diyarında her yıl bir dilek günü olur. Bu gün, kalbi temiz bir insan bulursak, onun dileğini gerçekleştirmek için buraya geliriz. Ama bizi yakalayan biri olursa, kanatlarımızı kaybeder ve insan dünyasında kalırız.”
Kel Oğlan şaşırmış:
“Peki ya ben sizi yakalamazsam?”
Küçük peri göz kırpmış:
“O zaman dostumuz olursun!”
Gece ilerlemiş, periler dans etmeye devam etmiş. Kel Oğlan onlara katılmış, neşeli bir gece geçirmişler. Ama sabah olunca periler gitmek zorundaymış. Küçük peri kızı gitmeden önce Kel Oğlan’a yaklaşmış:
“Sana teşekkür ederim, Kel Oğlan. Sen iyi bir insansın. Şimdi gitme vaktimiz geldi. Ama sana bir hediye bırakıyorum.”
Peri kızı, Kel Oğlan’ın avucuna küçük bir altın taş bırakmış.
“Bu taşı istediğin bir şeyi dilemek için kullan. Ama unutma, yalnızca kalpten dilediğin şey gerçekleşir.”
Periler, ince bir sis bulutuna dönüşüp kaybolmuşlar. Kel Oğlan ise avucundaki altın taşa bakarak düşünmüş.
“Bu taşı zengin olmak için mi kullansam? Yoksa köyün ihtiyaçlarını mı karşılasam?”
Sonunda kararını vermiş: “Hepimiz mutlu olmalıyız!” diyerek taşı dilek taşına çevirmiş ve köyüne bolluk dilemiş.
O günden sonra Kel Oğlan’ın köyü bereketle dolmuş. Periler bir daha gelmiş mi, bilinmez; ama Kel Oğlan’ın hikâyesi dilden dile anlatılır olmuş.